skip to Main Content

Yazan

Samuel Beckett

Yöneten

Şahika Tekand

Yönetmen Yardımcısı

Kıvanç Ergun

Sahne Tasarımı

Esat Tekand

Kostüm Tasarımı

Esat Tekand

Müzik

Zeynep Gedizlioğlu

Oyuncular

Cem Bender, Karin Yereçyan, Sara Alkan, Sevtap İnsel, Murat Ergun, Mehmet Atak, Banu Fotocan, Şafak Sözen, Itır Arditi, Kıvanç Ergun, Mark Levitas, Tümay Nazik, Yeşim Özsoy, Nükhet Akkaya, Yaman Ceri

Sahne Arkası

Sanem Öge, Ahmet Sarıcan, Telma Berberyan

BEŞ KISA OYUN İÇİN YÖNETMENİN NOTLARINDAN…

  • Sistem, “insani” olanı tümüyle değersizleştirdi. İrrasyonel de olsa , “insan” da, “insani olan” da İNAT ETMELİ!
  • SÖZSÜZ OYUN 1, SÖZSÜZ OYUN 2, GEL GİT, OYUN… Bunların tümünde insanın yaşamdaki yeri sorgulanıyor. Yaşam: Zorunlu Süre… Sistem insan iradesini yok ediyor.
  • Sahnede yaşam/oyun/sahne koşutluğu önemli… Yaşamda insana, oyunda rol kişisine pratik olarak ne oluyorsa, sahnedeki oyuncuya da o oluyor.
  • GEL GİT’de Flo: “Öylece oturuyoruz, eskiden yaptığımız gibi, oyun alanında.” der. Gerçekten de “öylece” oturmalı oyuncu… İçinde bulunduğu sahnede…
  • Oyunların tümünde otorite(sistem) ve insan iradesi çelişkisi var… Otorite insan iradesini sınırlayan ya da yönlendiren herşey olabilir… Sözsüz Oyun 1’de zil, Sözsüz Oyun 2’de sopa, Oyun’da ışık otoriteyi ve sistemi getirir sahneye.
  • Oyuncu rol kişisini, onda olduğunu varsaydığı özellikleriyle canlandırmamalı… Rol kişisinin yapması öngörülen şeyleri olanca samimiyeti ve yalınlığı ile yapmalı… Böylece insani gerçeğe yaklaşılmalı, insan kopyasına değil… İnsanın bizatihi kendisini sahneye getirerek yapılabilir bu!
  • Sözcükler bir öykü anlatmak üzere değil, gerçeğin karmaşıklığını ifade etmek üzere var… Metin bir müzik notası gibi ele alınmalı… Türkçe’de bu müzik bulunmalı…
  • James Sounders’ın dediği gibi oyuncunun sahnedeki durumu sadece üç şeye indirgenebilir: Sahneye girmek, sahneden çıkmak ve bu aradaki zamanı doldurmak..
  • Bu beş oyun ilk kez aynı program içinde sahneleniyor. Beşi de aynı mekanda ele alındı… Burası bir oda, bir deney odası, ya da bir sirk, ya da sahne, ama aynı zamanda şu andaki yaşamın bizatihi kendisi… Buraya gelinir, yaşanacak şeyler yaşanır, sonra da gidilir.

YAZILI BASINDA “BEŞ KISA OYUN”

Şu İstanbul cangılında,labirentinde, kaosunda, çamuru, pisliği, sisi, dumanı, karanlığı aralayıp, sevgiyle, emekle, çabayla kendinize yeni yollar açmaya kalkıştığınızda karşınıza ne pırıltılar, ne yürekli insanlar çıkıyor şaşarsınız. İşte STUDIO OYUNCULARI ile karşılaşmak da böyle bir sürpriz. Ülkemizde Beckett’in bu beş kısa oyunu ilk kez sahneleniyor. Beşinin biraraya getirilmesi de ilginç. Oyunların yorumları çok titiz, çok özenli, hiçbirşey rastlantıya bırakılmamış. STUDIO OYUNCULARI , kahramanlıklarından, cesaretlerinden dolayı kutlanmalı.

ZEYNEP ORAL – MİLLİYET GAZETESİ – 24 Şubat 1994


Son derece titiz bir araştırma ve çalışmanın sonucu bir yaratı olduğunu bağıran Beş Kısa Oyun, zaman ve mekanın göreceliğinde son derece ‘doğru’ bir çalışma. Tekand’ın rejisiyle sahnedeki herşey kendisiyle, kendisinden mülhem. Sanat yapıtı kesinlikle kendisinden daha derin olduğu varsayılan birşeye gönderme yapıyormuş ilüzyonunu oluşturmuyor.

STUDIO OYUNCULARI’nın Beş Kısa Oyun’u 93/94 sezonunda İstanbul sahnelerinde gerçekleştirilen en önemli çalışma.

MEHMET ATAK – TİYATRO TİYATRO DERGİSİ – Mayıs 1994


Tekand, oyuncusunu, oyun mekanını, dekorunu, daha doğrusu tüm malzemeleri, kapasiteleri içinde en işlevsel biçimde kullanarak; olduklarının ötesinde, sonuçta bizim sentezlerimize bırakılacak şekilde, hiçbirşeyi zorlamadan, çok doğru bir reji yapmış. Velhasıl adeta bir toplu düşünme seansı ‘Beş Kısa Oyun’.

CUMHURİYET GAZETESİ – 13 Mayıs 1994


Oldukça yalın ve doğru bir rejisi bulunan oyun, yüksek bir oyunculuk performansı gereksiniyordu. STUDIO OYUNCULARI da bunu başarı ile gerçekleştiriyorlar.

AGON DERGİSİ – Mayıs 1994


Herkesin teknolojinin nimetlerinden yararlanarak insan faktörünü görmezden geldiği bir dönemde Tekand, ‘oyuncu’yu kurcalıyor: ‘ Performans canlı olana ihtiyaç duyulduğu yerde çıkar ve tiyatronun bizatihi kendisi canlı zaten. İşte bu canlı olma özelliğini de biz, oyuncuda, oyuncuya geri dönüşte bultuk. Bütün o muhteşem sahne teknikleri, göz boyamalar, ilüzyonlar bir kenara atıldı ve oyuncunun sahnede sonuna kadar samimi olduğu, sonuna kadar insan haline getirildiği bir sahneleme peşinde koşmaya başladık. Sahnede muhteşem bir malzeme var. Hiçkimsenin kullanmayı düşünmediği bir malzeme ; o da insan. Dünyanın giderek unuttuğu en değerli malzeme.

ARTI HABER DERGİSİ – 18 Mart 1998

Back To Top